Ayakkabı'nın Tarihi
Günümüzdeki anlamı ve şekli itibariyle ayakkabının ilk olarak sandalet
şeklinde sıcak iklimli ülkelerde ortaya çıktığı sanılıyor.
Avrupa’da 11'inci yüzyıldan 15'inci yüzyıla kadar sivri burunlu ayakkabılar
kullanılırken Ortadoğu bölgesinde “ayağı kızgın kumlardan yüksekte tutabilmek
amacı”yla ayakkabılara topuk ilave edildi. Avrupa’da 16 ve 17. yüzyıllarda ise
bütün ayakkabıların topukları kırmızı renge boyanıyordu.
Öte yandan 18. yüzyıla kadar Avrupa’da kadın ve erkekler aynı tür ayakkabıları
giyiyordu. 19. yüzyıla kadar ise tüm dünyada sağ ve sol farkı olmadan “her iki
ayak için eş ayakkabilar” kullanılıyordu. Sağ ve sol ayaklar için ayrı ayrı
ayakkabı üretimine ilk olarak ABD’nin Philadelphia kentinde başlandi. Kadinlar
için ilk bot ise 1840 yilinda Kraliçe Victoria için dizayn edildi.
Aya ilk ayak basan astronot Neil Armstrong’un ayakkabıları dönüş yolculuğunda
herhangi bir hastalık veya bilinmeyen bir kirlenme tehlikesine önlem olarak
dünyaya getirilmedi ve uzaya bırakıldı. Armstrong’un ayakkabıları o gün bu
gündür uzayda dolaşıp duruyor
Ayakkabının tarihi
Eskiçağlarda çoğu insan tabanı deriden ya da tahtadan sandallar giyerdi. Bu
tür sandallara Eski Mısırlıların mezarlarında rastlanmıştır. Eski Yunanlıların
avlanırken de uzun çizme banyoda ayakkabı giydikleri bilinmektedir. Girit’teki
Minos uygarlığı ve Roma dönemlerinde bu tür ayakkabı ve çizmeler kullanılmıştır.
Ortaçağda ayağı sarması için yumuşak deri ya da kumaştan yapılan ayakkabıların
burunları sivriydi. Yolculuk sırasında ise potinler ya da baldırlara kadar çıkan
çizmeler giyilirdi. 14. yüzyıl sonlarına doğru öylesine uzun burunlu ayakkabılar
üretildi ki bunlarla yürüyebilmek için ayakkabının burnunu bir zincirle diz
kemerine bağlamak gerekiyordu.
Daha sonraki tarihlerde ayakkabılara yüksek mantar topuklar eklendi.
Ayakkabıyı korumak amacıyla giyilen mantar topuklu şosonlar 1575'te moda oldu.
Ama kötü havalarda ya da çok yağışlı bölgelerde tahta tabanlı ayakkabılar da
giyiliyordu. Bu tür tahta ayakkabıları (sabo) Hollandalı çiftçiler günümüzde de
giyerler.
17. yüzyılın başlarında ayakkabıların yerini alan yüksek topuklu uzun çizmeler
evde bile giyiliyordu. Sonraları dantelli çorapların görünmesi için çizmelerin
üst kenarları dışa doğru kıvrıldı. 1660'tan sonra siyah üzeri bağcıklı ya da
tokalı kalkık kare burunlu ayakkabılar çizmenin yerini aldı. Kadın ayakkabıları
erkek ayakkabılarının modasını izledi. 17. yüzyıldan başlayarak sivri burun ve
yüksek topuklarıyla özgün bir biçim aldı.
1720'lere kadar kare burunlu ayakkabılar yaygındı. Bu tarihten sonra bunların
yerini yuvarlak burunlu ayakkabılar aldı. 1770'lerde üstte geniş kıvrımları
bulunmayan uzun çizmeler moda oldu. 18. yüzyılda kadın ayakkabıları saten ya da
brokardan yapılıyor ve toka kurdele ya da fiyonklarla süsleniyordu. Yüksek
topuklu ayakkabılar 1790'da tümüyle ortadan kalktı. Sokaklar ve yollar öylesine
kötü ve çamurluydu ki insanlar evden dışarıya çıkarken şosonlarını giymek
zorunda kalıyorlardı.
19. yüzyılda kadın ayakkabıları saten ya da kadifedendi ve topuksuzdu. Erkekler
ise genellikle düğmeli bağcıklı ya da yanları esnek çizmeler giyiyorlardı.
1860'ların bağcıksız ve yanları esnek yarım çizmeleri çoğu zaman beyaz ipekten
yapılıyordu. On yıl sonra yüksek topuklar yeniden moda oldu çizmeler de yanları
düğmeli olarak yapılmaya başlandı. Ayakkabılarda ve çizmelerde hâlâ bez
kullanılıyordu ama ayakkabıların burunları bazen deriden yapılıyordu. 19.
yüzyılda kadınlar fabrikalarda ve bürolarda çalışmaya ayrıca yürüyüş ve
bisiklete binmek gibi sporlar yapmaya başlayınca daha sağlam ayakkabılar
kaçınılmaz hale geldi. Bağcıklı rahat yürüyüş ayakkabısı Birinci Dünya Savaşı
(1914-18) sırasında ortaya çıktı. Günümüzde de ayakkabı yapımında moda önemli
rol oynamaktadır.
Türklerde ayakkabı
Orta Asya’da Türkler deriden ve yünden giyim eşyaları yapmakta ustaydılar. Çizme
ve çarık en yaygın ayakkabı türüydü. Deri çizmenin yanı sıra yaygın olarak
yünden keçe çizme de yapılıyordu. Hükümdarlar kırmızı renkli çizmeler
giyiyorlardı. Çizme ata binenler için çok elverişliydi.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ordunun yönetici sınıfların ve kentli halkın
gereksinimlerini karşılamak üzere zamanla ayakkabı çeşitleri çoğaldı ve
ayakkabıcılık çok gelişti. Diğer zanaatçıların olduğu gibi ayakkabıcıların da
bir örgütü vardı. Üretilen ayakkabıların niteliğini lonca denetlerdi. Ayakkabı
satıcıları için kullanılan kavaf sözcüğü giderek yapımcıları da kapsadı.
Kavaflar da çizmeci yemenici nalıncı terlikçi ve pabuççu gibi adlar alırlardı.
Osmanlı toplumunda ayakkabı giyenlerin toplumsal konumuna ve mesleğine göre
çeşitlilik gösterirdi. Ev içinde yüzleri atlas ve kadife gibi kumaşlardan
yapılmış üzerleri sırmayla işlenmiş hafif ayakkabı ve terlikler giyilirdi.
Dışarıda giyilen deri ayakkabı ve çizmelere de süslenirdi. Topkapı Sarayı
Müzesi’nde ince bir zevkle ve hünerle işlenmiş deri ayakkabı ve çizmeler
sergilenmektedir.
Osmanlı dönemindeki ayakkabılar yapıldıkları malzemeye biçimlerine ve
kullanıldıkları yere göre adlar alırdı. Başmak cimcime çapula çizme yarım çizme
çedik çedik pabuç edik fotin galoş mest kalçın kundura merkub nalın sandal
terlik tomak yemeni başlıca ayakkabı çeşitleriydi. Genellikle alçak ökçeli ya da
ökçesiz yumuşak deriden yapılan rahat ayakkabılar tercih edilirdi. Dışarıda
giyilen ayakkabılardan bazıları mest-ayakkabı gibi iki parçadan oluşurdu. Ayağa
giyilen mestin üzerine onu yağmur ve çamurdan korumak amacıyla önceleri ayakkabı
sonraları da lastik giyildi. Şoson ya da galoş denen lastik ayakkabının içine
geçirilerek giyilen mestler özellikle namazlarını camilerde kılanlarca
kullanılırdı.
16.-18. yüzyıllarda İstanbul Edirne ve Bursa’da ayakkabıcılık çok gelişmişti.
19. yüzyıl sonlarına kadar Türkiye’de ayakkabı yapımı tümüyle el işçiliğine
dayanıyordu. Beykoz’daki deri fabrikasına 1884'te ayakkabı yapım bölümü eklendi.
1933'te Sümerbank’a devredilen Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası makineli
üretimin yapıldığı önemli bir yerdi. Günümüzde ayakkabı üretimi daha çok özel
sektör tarafından gerçekleştirilmektedir
İlk Ayakkabı Ne Zaman Giyildi?
Tarihi güvenilir biçimde belirlenmiş en eski ayakkabılar (Kuzey Amerika’da bulunan, bitki liflerinden ya da deriden yapılmış sandallar) 9000 yıl öncesine ait. Daha eskiye ait ayakkabılar çürüdüğünden bunların varlıkları heykelciklerden, ayak izlerinden ya da mezar a konan öte berinin artıklarından dolaylı olarak çıkarılabiliyor.Washington Üniversitesi’nden (Saint Louis) fiziksel antropolog Erik Trinkaus’a göre, ayakkabıların tarihinde daha geriyi görmek için ayaklara bakmak gerekiyor.
Toprakla doğrudan temas halinde olan çıplak bir ayak, sürtünme ve ağırlık dağıtımı için kapalı bir ayağa kıyasla baş parmak dışındaki dört parmağa daha fazla gereksinim duyuyor. Böyle olunca da, sürekli çıplak ayakla gezenlerin bu parmakları, düzenli ayakkabı giyenlere göre daha güçlü ve daha büyük oluyor.
Trinkaus, 75.000-40.000 yaş arasındaki neandertal, Orta Paleolitik dönemden
100.000 yaşında modern insan ve Üst Paleolitik dönemden 28.000-20.000 yaşındaki
modern insan fosillerinde ayak parmaklarını incelemiş. Neandertal parmaklarının,
ayakkabı kullanma tercihleri bilinen birçok modern insan kalıntısına kıyasla çok
daha kalın olduğunu görmüş. Parmak kalınlığı, Orta Paleolitik’le, Üst paleolitik
dönemin ortası arasında hızlı bir azalış sergilemiş.
iyi
YanıtlaSil3
YanıtlaSiliyi
Erkek spor ayakkabı arayanlardan mısınız? Tıklayın ve erkek spor ayakkabı ürünlerini inceleyin: erkek spor ayakkabı
YanıtlaSilAlternatif: erkek spor ayakkabı
Alternatif 2: erkek spor ayakkabı
Alternatif 3: erkek spor ayakkabı
Alternatif 4: erkek spor ayakkabı
Alternatif 5: erkek spor ayakkabı
Alternatif 6: erkek spor ayakkabı
Alternatif 7: erkek spor ayakkabı