Ünlü amerikalı Nicoole Queen nasıl müslüman oldu.
Amerika’daki ünlülerin özel fotoğrafçısı ya da başka bir ifadeyle ‘paparazzi’si Nicole Queen, Müslüman oldu. Queen’in kareleri en çok okunan dergilerinin vazgeçilmeziydi.
Ancak bir gece YouTube’da İslam’ı anlatan videolar sayesinde Müslümanlığı kabul etti. Teksaslı fotoğrafçı Nicole, hayat hikâyesini Zaman CumaErtesi’ye anlattı.
Amerikalı ünlülerin fotoğrafçısı Nicole Queen, uyuşturucu bağımlısı genç bir anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesi uyuşturucu sattığı için tutuklanıp 30 yıl hüküm giydiğinde henüz 4,5 yaşındadır. Sonra abisiyle birlikte annesinin kuzenine evlatlık olarak verilir. Evlatlık verildiği ailenin yanında çok zor günler geçiren Queen’in anneannesinden öğrendiği bir alışkanlığı vardır. Her pazar otobüse binerek kiliseye gider. Bu durum 17 yaşına kadar devam eder. 17′sine geldiğinde bir apartman dairesi kiralayıp tek başına yaşamaya başlar. Hem okur hem de çalışıp kirasını öder. Bir fotoğraf stüdyosunda makyöz olarak iş hayatına atılan Queen, bir süre sonra fotoğraf çekmeye başlar. Sonra menajerlik yapar. Amerika’nın değişik kentlerine gidip fotoğraf stüdyoları kurar. Tam beş yıl şehir şehir dolaşır. Yorulduğunu farkettiğinde Dallas’a geri döner. Burada kendisine bir stüdyo açarak meşhur W otelindeki Ghost Bar’da ünlülerin katıldığı davetlerde işini yapmaya devam eder.
“Hayatta tek kişi umurumdaydı: BEN”
Queen’in fotoğrafçılığını yaptığı ünlüler arasında Justin Timberlake, Owen Wilson ve Kate Hudson gibi dünyaca ünlü isimler var. Onlarla birlikte birçok ünlü sporcu ve pop starın da fotoğraflarını çekme imkanı bulur. Zamanla sadece burada değil, ünlülerin gittiği diğer eğlence merkezlerinde de fotoğraflar çeker ve bunlar her hafta hem Dallas’taki gazetelerde hem de People ve Paper City gibi dergilerde yayınlanır. Dünyaca tanınan Vogue dergisinde yayınlanınca Queen’in ünü daha da artar. Çevresi genişler. “Her istediğim partiye girebilirdim ve her gittiğim partide muhakkak bir arkadaşla karşılaşırdım. Aşırı seksi, dekolte kıyafetler giyiyor ve bir ton makyaj yapıyordum. Çok popülerdim. Çoğu zaman hayranlarımla karşılaşıyordum. Benimle fotoğraf çekiliyor ve bunları myspace ya da facebookta yayınlıyorlardı. İçtim, eğlendim… Hayatta tek bir kişi umurumdaydı: BEN.” diyen Queen, zaman içerisinde içinin sıkıldığını, yaptığı işin hayatını ve özellikle de ruhunu yıpratmaya başladığını fark eder. Queen, o günleri için ‘Fena bir hayat tarzı bu.’ diyor.
Bir gün Justin Timberlake ile gittiği partide kalabalıklar etraflarını sarar. O zamanki halini şöyle anlatıyor; “Magazincilerin flaşları patlıyordu, üç poz çekip makineyi boynumdan indirdim. Artık devam edemeyecektim. Kendimi çok kötü hissettim. İnsanların çığlıkları, flaş patlamaları, etten duvar ören bodyguardların hali, bağırıp duran menajerler… Justin Timberlake’in normal bir yaşam tarzı sürememesinin sebeplerinden biri de benim. ‘Hayatımda güzel olan nedir’ diye merak etmeye başladım. Etrafımdakilere iyilik olarak ne yapıyordum ki? Hiçbir şey… Sadece eğlenen ve içen insanların resmini çekiyordum. Wow! İşte bu da benim Amerika’ya katkımdı; dünyayı daha materyalist ve boş bir yer yapmak için!”
“İslam’ı YouTube’dan öğrendim”
“İslam’ı YouTube’dan öğrendim”
O geceden sonra kim olduğunu, hayatta neler yaptığını, dünyaya niye geldiğini sorgulamaya başlamış Queen. Gece kulüplerinin yüksek sesli müziği, eğlenen insanların çığlıkları sürekli kulağında yankılanır, uykuları kaçar. İşte bu sırada kendine bir soru sorar: “Allah’a hayatını açıklamak zorunda kaldığında ne diyeceksin? Aman Allah’ım ne diyebilirim ki: mmm, üzgünüm Allah’ım ama çok meşgulüm, içki içmekten ve insanlarla takılmaktan Seni düşünmeye hiç ayıracak vaktim olmadı. Başkalarına yardım edecek vaktim de…”
Böyle düşündüğü dönemde bir arkadaşı, youtube’da bazı videoları seyretmesini tavsiye eder. Bu, Müslüman olan Teksaslı bir papazın, Yusuf Estes’in videosudur. Estes, artık sabahları uyandığında hayatın daha anlamlı hale geldiğini söyler. Queen’e göre “Ah, söyledikleri kulağa ne kadar hoş geliyor.” Artık gece işten geldikten sonra internete girip güneş doğana kadar araştırma yapmaktadır. İslamiyet’i kabul eden insanları dinler. Bunlardan biri de Yusuf İslam’dır. “Yusuf İslam’ın Müslüman olmasının sebepleri benim sebeplerimle aynıydı. Aman Allah’ım sonunda aradığımı bulabildim!” diyen Queen, şöyle devam ediyor: “Hatırlıyorum, bir arkadaşım (şimdiki eşim) bana o zaman şöyle demişti: ‘Seni çekici ve hoş bulan insanlar kim ki? Ne tip insanlar onlar? Onlar aynı senin gibi tipler, hayatta sadece kendini düşünen ve başka bir idealleri olmayan insanlar’. Bu sözler çok acıydı. İçimi parçaladı. Fakat arkadaşım geçiş dönemimde benim en büyük destekçim oldu. Bir gün evime yakın bir camide yeni Müslüman olanlara verilen derse katılmak istedim. Üstüme giyecek uygun bir kıyafet bulmak için dolabıma baktım. İyi şanslar! İşte o gün delirdim. Dekolte kıyafetler ve dar kot pantolonlardan başka bir şey yoktu. Ağlamaya başladım. Nasıl bir hayatım vardı? Kıyafetlerimin çoğunu büyük bir utançla atmaya başladım. Sonra da 2007′nin nisan ayında şehadet getirip Müslüman oldum. ”
“Eski arkadaşlarıma gelince…”
“Eski arkadaşlarıma gelince…”
Queen, Müslüman olduktan sonra gittiği işlerde ve mekanlarda daha seçici davranır. Eski arkadaşlarıyla irtibatı kesmez ama mesela onlarla artık bara gitmez. Evlenir. Eşinin ailesiyle tanışmaya Ürdün’e gittiğinde başını örter. Başörtülü olarak toplumda gezmek onu çok rahatlatır. Dallas’a döndüğünde de başını açmaz.
Queen fotoğrafçılığa devam ediyor. Ama kendi deyimiyle ‘daha temiz işlerde’ çalışıyor. Eskisi gibi kulüplerde ya da çılgın partilere gitmiyor. Şimdi daha çok vakıf toplantılarında ve düğünlerde fotoğraf çekiyor. Ayrıca Müslüman Amerikan Derneği ve İslamiyeti Kabul Eden Hanımlar organizasyonlarında faal olarak çalışıyor. Bazen okullara gidip İslamiyet’i anlatıyor.
Nicole Queen: “Çok mutlu bir evliliğim var. Allah’ın rahmetiyle ailemize yeni bir fert katılması için ümit ediyoruz. Arkadaşlarımızla akşam yemeklerine gidiyoruz. Eşimle göl kenarında piknik yaparken güneşin batışını seyrediyoruz. Eşimin iş yerinin davetlerine katılıyoruz. Eski gece partilerinin ve bencil insanların muhabbetlerinin yerini işte bunlar aldı. Bence çok güzel bir değiş tokuş.”
“İSLAM’LA YENİDEN DOĞDUM”
Leyla Hanım’ın hem Müslüman oluş serüveni, hem de İslam ve Müslümanlarla ilgili tespitleri oldukça ilginç.
Dünyada İslam’a olan ilgi her geçen gün daha da artıyor. Bu ilginin merkezlerinden biri de Uzakdoğu dinlerinin yıllardır revaçta olduğu Japonya… Son 5 yıldır İslam’a büyük ilgi gösteren Japon Gençliği tıpkı Leyko Hanım gibi huzur ve mutluluğu İslam’da buluyor. Bir zamanlar Budizme inanan Leyko Hanım; Ürdün, Suriye ve Türkiye’ye yaptığı ziyaretler sonucu Müslüman olmaya karar vererek ismini Leyla olarak değiştirmiş. “Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başladım. Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.” diyen Leyla Hanım’ın hem Müslüman oluş serüveni, hem de İslam ve Müslümanlarla ilgili tespitleri oldukça ilginç.
-Nasıl bir ortamda büyüdünüz? Bize ailenizden ve çevrenizden bahseder misiz?
Hiroşima’da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist’ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda’nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki Buda Heykeli için törenler düzenler, ona çeşit çeşit tatlılar, meyveler ve yemekler ikram ederdik. Buda’nın yaşayan ruhunun ikram ettiğimiz yiyecekleri yediğine inanırdık. Bir gün geçtikten sonra da annem Buda’ya ikram ettiğimiz yemekleri bu sefer bize yedirirdi. Özellikle liseye başladığım yıllar Buda için evde yapılan törenlere katılmamaya, Buda’ya ibadet etmemeye başladım.
“KALBİM BUDA’YI İSTEMİYORDU”
-Niçin? Buda’nın neyi sizi rahatsız ediyordu?
-Niçin? Buda’nın neyi sizi rahatsız ediyordu?
Kalbim istemiyordu. Buda’ya secde etmeye başladığım andan itibaren içimde büyük bir acı hissediyordum ve kalbim patlayacak gibi yanmaya başlıyordu. Sanırım fıtratım Buda’ya ibadet etmemi kabul etmiyordu. Hatta annem bu durumumu fark edince, benim Buda’nın ruhunun azabına uğradığımı düşünmeye başladı.
-Lise yıllarınızda İslam ve Müslümanlar hakkında ne düşünüyordunuz?
-Lise yıllarınızda İslam ve Müslümanlar hakkında ne düşünüyordunuz?
İslam hakkında çok fazla bir şey bilmiyordum. Sadece okul kitaplarında diğer dinler hakkında olduğu gibi İslam’la ilgili de kısa bilgiler vardı. Bir de televizyonda İslam Ülkeleriyle ilgili birkaç belgesel seyretmiştim. İslam hakkında zihnimde net bilgiler yoktu, fakat her Japon gibi ben de Buda’ya inanmadıkları için Müslümanların sapkın kafirler olduklarını düşünüyordum.
-Daha sonra ne oldu? Müslüman olma serüveninizi dinleyebilir miyiz?
Liseyi bitirdikten sonra Tokyo’ya gittim ve Tokyo’da bir elbise şirketinde çalışmaya başladım. Tokyo’da bulunduğum yıllar zihnim sorularla dolmaya başladı. Sabahlara kadar düşünüyordum ve kendi kendime sorularıma cevaplar arıyordum.
“JAPON TOPLUMU TIPKI BİR MAKİNA GİBİ”
Liseyi bitirdikten sonra Tokyo’ya gittim ve Tokyo’da bir elbise şirketinde çalışmaya başladım. Tokyo’da bulunduğum yıllar zihnim sorularla dolmaya başladı. Sabahlara kadar düşünüyordum ve kendi kendime sorularıma cevaplar arıyordum.
“JAPON TOPLUMU TIPKI BİR MAKİNA GİBİ”
-Ne tür sorular?
Ben doğmadan önce 3 kardeşim aralıklarla annemin karnında ölmüşler. Kendi kendime; “Niçin kardeşlerim dünyaya gelmeden öldüler ve ben niçin dünyaya geldim” diye soruyordum. Ayrıca bu dünyada niçin yaşadığımı, ölünce nereye gideceğimi, hayatın anlamının ve hakikatin ne olduğunu merak ediyordum. Budizimden iyice uzaklaşmıştım; çünkü Budizmin felsefesi ve Buda için yapılan ibadetler bana çok saçma geliyordu. Bu arada Japon Toplumunun yaşamını da sorgulamaya başladım. İnsanlar sürekli çalışıyorlardı ve makinelerden pek fazla farkları yoktu. Bu insanlar dünyaya sadece çalışmak için mi gelmişlerdi. Bir çok soru soruyordum; fakat bu sorulara cevap bulamıyordum. İyice bunalıma girmiştim. Bu nedenle yaz gelince iznimi kullanmak için şirketten ayrıldım. Seyahat etmenin bana iyi gelebileceğini düşündüm. Şirketteki arkadaşlarımın bir çoğu tatillerini geçirmek için Amerika veya Fransa gibi meşhur Batı ülkelerine gitme kararı almışlardı. Bu tercih bana çok cazip gelmedi. İnternette araştırma yaparken Suriye ve Ürdün dikkatimi çekti. Arap ülkeleri Japonya’da pek fazla bilinmiyordu. Benim içimde de Arap ülkelerine karşı uzun zamandır merak vardı. Bu nedenle bir tur şirketiyle Ürdün ve Suriye’yi ziyaret etme kararı aldım.
“ARAPÇA HATLAR BENİ ÇOK ETKİLEDİ”
Ürdün’de 3 gün kaldıktan sonra Suriye’ye geçtik. Suriye’yi gezmeye ilk olarak Emevi Camii’nden başlayacaktık. Emevi Camii’ne girdikten birkaç dakika sonra ezan okunmaya başladı. Ezanı dinledikçe kalbime huzur dolmaya başladı. Caminin avlusunda bir köşeye oturup ezanı bitene kadar dinledim ve daha sonra da camiyi gezmeye başladım. Çocukluğumdan beri sanatla uğraşan biriydim. Hatta kendime ait bazı sanatsal çalışmalarım da vardı. Camiyi gezerken Arapça yazılmış hat yazıları dikkatimi çekti. Hayatımda bu kadar muhteşem bir sanat eseri görmemiştim. Yazıları anlamıyordum; fakat yazılardaki sanatsal yön beni aşırı derecede etkiledi. Emevi Camii’nde şimdiye kadar hiçbir mekanda hissetmediğim bir huzur vardı ve hatları incelerken ruhumdaki bu huzur daha da artıyordu. Arapça yazılara hayran kalmıştım, bu nedenle Japonya’ya döner dönmez Arapça’yı ve Arapça yazmayı öğrenmek için bir kursa başladım. Arapça İslam’la ilgili yeni bilgiler öğrenmemi de sağlıyordu ve İslam’a olan ilgim her geçen gün daha da artmaya başladı. 1 sene böyle geçti ve daha sonraki yaz tatilimde de Türkiye’ye gittim. İstanbul,Bursa, Kayseri ve Konya’yı gezdim. Bu gezim esnasında sürekli olarak camileri ziyaret etmek istiyordum. Camileri her ziyaret edişimde ruhum size anlatmakta zorlanacağım derecede huzura eriyordu. Özellikle Konya ve Kayseri’de insanlar bize çok iyi davrandılar. Türk Kadınları bizi evlerine davet edip yemek ikram ettiler. Bu durum bana çok garip geldi. Çünkü Japonya’da insanlar tanımadıkları yabancıları evlerine kesinlikle davet etmezler. Türklerin bu sıcak tavırları İslam’a olan ilgimi daha da arttırdı. Türkiye’den Japonya’ya döndükten birkaç gün sonra da Kur-an’ın tercümesini okumaya başladım. Kur’an zihnimdeki bütün sorulara cevap veriyordu. Bana hayatın manasını öğretiyor ve dünyada nasıl yaşamam gerektiğini anlatıyordu. Özellikle dünyanın yaratılması ve kainatın işleyişiyle ilgili ayetlerden çok etkilendim. Kur’an okudukça Allah’ın büyüklüğünü daha da iyi kavrıyordum ve yaratıcı karşısındaki konumumu fark ediyordum. 2 hafta içinde Kur-an’ın Japonca tercümesini baştan sona bitirdim.
-Müslüman olmaya ne zaman karar verdiniz?
İslam’ın hakikat olduğunu anlamama rağmen Müslüman olmaya hemen karar vermedim.
-Niçin?
Kendimi İslam’a girmek için hazır hissetmiyordum. Çünkü Müslüman olmaya karar verdiğimde yeni bir hayata adım atacaktım ve yıllardır sürdürdüğüm alışkanlıklarımın bir çoğunu terk etmem gerekecekti. Kur’an okuduktan sonra İslam’la ilgili araştırmalarımı daha da arttırdım. Özellikle hadis kitapları beni İslam’a hazırladılar. Hadisler sayesinde eski alışkanlıklarımın yerini alacak yeni alışkanlıklar edindim. 6 ay kadar süren bu araştırma sürecinin ardından Tokyo’daki İslam Merkezi’ne giderek Kelime-i Şehadet getirdim ve Müslüman oldum.
-Müslüman olduktan ne kadar zaman sonra örtündünüz?
-Müslüman olduktan ne kadar zaman sonra örtündünüz?
Kelime-i Şehadet getirdikten hemen sonra örtündüm ve örtümü bir daha çıkarmadım. Hatta Müslüman olduktan bir gün sonra çalıştığım şirkete başım örtülü bir şekilde gittim. Şirketin müdürü başörtülü bir şekilde çalışamayacağımı söyledi, ben de hemen şirketten istifa ettim.
-İşsiz kalınca üzülmediniz mi?
Hayır. Çünkü kalbimde Allah’a karşı büyük bir iman oluşmuştu. Ona tevekkül ediyordum ve Allah’ın beni yalnız bırakmayacağını biliyordum. Allah’a iman etmiştim ve ne olursa olsun onun bana emrettiği gibi bir hayat sürmeye karar vermiştim. Daha sonra da başörtülü olarak çalışabileceğim başka bir şirkette işe başladım. Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.
“BAŞÖRTÜM HERŞEYİM”
-Başörtüsü sizin için ne anlama geliyor?
-Başörtüsü sizin için ne anlama geliyor?
Başörtüsü benim her şeyim. Örtüm başımda olduğu zaman Allah’ın bana olan şefkat ve sevgisinin daha fazla arttığını hissediyorum.
-İslam’a girdikten sonra Müslümanlarla ilgili hayal kırıklıklarınız oldu mu?
Evet, hem de çok… Bazı Müslümanların İslam’ın emirlerini yerine getirmemeleri beni çok şaşırttı, hatta bu durum nedeniyle bir çok kez ağladığımı hatırlıyorum. Müslümanlar İslam’ı çok iyi yaşamasalar da İslam’a ve Peygamber efendimize karşı içimde çok büyük bir sevgi var. Bir de Hz. Hatice’yi çok seviyorum ve elimden geldiği kadar Hz. Hatice’yi kendime örnek almaya çalışıyorum.
-Japonya’da İslam’a olan ilgi şu an ne durumda?
Allah’a şükür çok iyi. İslam Merkezi’nden aldığım bilgilere göre her gün en az 5 Japon Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oluyormuş. Önümüzdeki yıllar bu sayının daha da fazla artacağını düşünüyoruz.
-Siz, bir başkasının İslam’a girmesine vesile oldunuz mu?
Evet. İki Japon Arkadaşım benim davetimle İslam’a girdiler. Bir arkadaşım Ayet, diğer arkadaşım da Zeki ismini aldılar.
-Tekrar Japonya’ya dönmeyi düşünüyor musunuz?
2 sene daha Şam’da kalıp Arapçayı öğrendikten sonra Japonya’ya geri döneceğim. Çünkü Japonların İslam’ı iyi bilen davetçilere ihtiyacı var.
RAMAZAN ÖNCESİ GELEN HİDAYET
Meksika asıllı Monica Aparicio, Ramazan öncesi gördüğü bir rüya sonunda İslam’ı seçiyor. Rüyasında Kur’an okuduğunu söyleyen Monica, “Allahu Ekber” deyip uyandığını söylüyor.
Monica Aparicio, Meksika’da Müslüman olanlardan. Ramazan öncesi gördüğü bir rüya sonucu İslam’ı benimseyen Monica Aparicio, hidayete giden yoldaki hayat hikâyesini şöyle anlatıyor:
Monica Aparicio, Meksika’da Müslüman olanlardan. Ramazan öncesi gördüğü bir rüya sonucu İslam’ı benimseyen Monica Aparicio, hidayete giden yoldaki hayat hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Bildiğiniz gibi Meksika’dakilerin % 90’ından fazlası Katolik. Ben aslında geleneksel bir Meksika ailesinde, dedem ve babaannem tarafından yetiştirildim. Çocukluğumdan itibaren beni Hıristiyan olarak yetiştirdiler ve bu dinin doğruluğuna inandırdılar. Okulda da bunu öğrettiler ve etrafımda her şey Hıristiyanlıkla alakalıydı. Herhangi bir diğer din veya inançla alakalı bir bağlantı ortamının olmaması utanç verici idi. Hıristiyanlıkta sadece inanırlar ama doğru mu yanlış mı düşünmezler.
Katolik bir ailede geçen çocukluk yılları
Çocukken çok iyi hatırlıyorum dedem ve babaannem beni her Pazar kiliseye götürürdü. O zaman bir Katolik olarak hiçbir şey anlamazdık ama sadece dinlerdik. Kilisede şöyle bir durum olurdu: Papaz konuşurdu ama doğru mu yanlış mı konuşuyor diye İncil’e bile bakıp kontrol etmezdik. Kimse gerçekten ne düşündüğüyle alakalı bir görüş belirtemiyordu. Duydukları her şey doğrudur düşüncesiyle insanlar bunları alıp, hayatlarına uyarlıyorlardı. Bu olaylar her hafta sonu, Pazarlar birbirleri takip ettikçe devam edip duruyordu. Ben Meksika’nın güneyinden olmama rağmen, on yaşında Meksika’nın kuzeyine taşındığımızı hatırlıyorum, Amerikan sınırına yakın bir yere.
Müslüman eşle tanışma
Müslüman eşle tanışma
23 yaşıma geldiğimde, eşimle karşılaştım. Eşim Müslüman’dı. Ailem, tamam iyi bir çocuğa benziyor dedi ve evlenmeme izin verdiler. Üç yıl sonra kızıma hamile kaldım. Eşimle evlendiğimde birbirimize bir söz vermiştik. Benim ona verdiğim söz, çocuğumuzun Müslüman olacağıydı. Benim için eşim o kadar iyi ve hoş bir insandı ki; gelecekte çocuklarımın da Müslüman olmasında bir problem olmayacağını düşündüm. Eşim çok etkileyici bir insandı. Bunun benim açımdan bir problem olmayacağını düşündüm ama ben de ondan ikinci, üçüncü veya dördüncü bir eşle karşıma çıkmamasını istiyordum. Bu konuyu hiç dert etme diye benim gönlümü alıyordu.
Çocuğum Hıristiyan mı, Müslüman mı olacak?
Çocuğum Hıristiyan mı, Müslüman mı olacak?
Çocuğumu kucağıma aldığım an, onun bana tanrıdan gelen en büyük hediye olduğunu düşündüm. Bu çocuğu kendi inancıma göre büyütmem gerek, doğru yolda yetiştirmem gerek diye düşündüm. Ama doğru yolun ne olduğunu hiç bilmiyordum. Hıristiyanlık mıydı? Eşim gece ve gündüz işteyken, ne dediğini anlasam da, anlamasam da çocuğuma İncil’den bölümler okuyup öylece mi yetiştirecektim.
Tanrı kim?
Tanrı kim?
Etrafta Hıristiyan olarak yetiştirildiğini bildiğim biri vardı ve o benden bu konuyla alakalı eşimin de ailesinin haberi olmadan haç ve İncil getirip takıldığımız konularla alakalı her şey için, bir gün St. Antonio’dan, bir gün St. Teresa’dan, bir gün Meryem Ana’dan yardım isteyebileceğimizi söyledi. Sorunlarımıza yardım alacağımız aziz kalmayınca, o arkadaşıma artık tanrıdan bir şeyler istemeliyiz dedim. Tamam dedi. Şimdi tanrı kim? “Seni ve beni yaratan ve ebedi olandır” dedim. O kelimeler üzerine duraksadı ve düşünmeye başladı. Bu açıklamayı yaptıktan sonra tekrar haçımı getirdim ve haça bakıyordum. O da haça baktı. Bu kim diye sordu. Bu tanrı dedim. Peki, biraz önce tanrı ebedidir demiştim. Bu nasıl haç nasıl ebedi olabilir diye sordu arkadaşım.
Tüm hayatım boyunca bu gerçeği fark edememişim. Bu tanrı nerden geliyor diye sordu. Meryem anadan geliyor dedim. O zaman doğrulmuş dedi. Ama tanrının ebedi olduğunu, hiç doğmadığını ve ölmeyeceğini söylemiştin bana. Bu çok çelişik bir durumdu. Benim Hıristiyanlığımı paramparça etti. Ve ona, buna nasıl inanabilirim dedim. Eğer sadece tanrı elinde güç bulunduransa, neden Meryem anadan, rahip ve meleklerden yardım istiyorsun diye sordu. Benim yetiştirildiğim inanç sisteminde düşünmem gereken bir konuydu bu. Meksika’da tamama yakınımız Katolik’tir ve Katoliklikte tekrardan din üzerinde düşünme ve fikir yürütme yoktur.
Hidayet sancıları
Hidayet sancıları
O zaman yardıma ihtiyacımın olduğunu anladım ve birinin bana yardım etmesi gerekiyordu, boğuluyordum. Katolik kilisesine gittim. Bir rahibeyle irtibata geçtim. Üç gün kilisedekilerle görüştüm. Saatlerce sorular soruyordum. En sonunda bana söyledikleri onların doğrularına kesinlikle inanmam gerektiği ve bunların tanrının emirleri olduğu idi. Hıristiyanlığa inanmalısın çünkü o haktır dediler. Kanıtlayın dedim, bir delil gösterin. İncil delildir dediler. Bazı kısımlarında çelişkiler olduğunu söyledim onlara. Bana bunların orijinalini verin dedim. Bunlara nasıl inanabilirim dedim. Bu senin dinin ve inanmak zorundasın dediler. “Peki dedim ve bana hiçbir faydalarının olmadığını görerek oradan ayrıldım.
Benim Hıristiyanlığımda tümden huzur bulmama imkân yok diye düşündüm o zaman. Ve artık bitmiştir dedim. Hiç doğru gelen bir tarafı kalmamıştı benim için. Ondan sonra içimdeki boşluğu çok daha fazla hissettim. Sonra tanrıya yalvarmaya başladım. Tanrım, lütfen kimin peşinden gitmem gerek, bana yardımcı ol. Beni, doğru olan hangisiyse ona yönelt.
Hıristiyanlık mı yoksa İslam mı? Benim fikrime göre İslam’da hiçbir gelişme yoktu. Çünkü Müslümanların hareketlerine baktığınız zaman onların daha iyi olduklarını söyleyemiyorsunuz. Dürüst konuşmak gerekirse başörtülü bir kadın görüyorsunuz, yarıya kadar başını örtmüş ve suratında bir kilo makyaj var. Birçok Müslüman kadının giyim şekli gelenek veya süsten dolayıydı. İçlerindeki imandan dolayı bir şeyler yaptıklarını söyleyemiyorsunuz. Müslüman erkekler ise Meksika’daki, Amerika’daki veya dünyanın herhangi bir yerindekiler gibi. Hiç farklı gelmiyordu. “Belki de onlar haklı” dedirtecek bir halleri yoktu. İçimde doğru yolu bulmaya ihtiyacım vardı. Kızıma doğru cevaplar vermek zorundaydım. Hıristiyanlığa inanan biri olarak yetiştirilmiştim ancak hep dua ediyordum. Tanrım beni doğru yola ilet diye.
Rüyayla gelen ilahi yardım
Yaklaşık üç Ramazan önce, Ramazan ayından birkaç gece önce bir rüya gördüm. Bu hayatımı tümden değiştiren bir rüya idi. Kendimi beyaz bir başörtüsü ve elbise içinde gördüm. Kendi kendime bir Müslüman gibi bakıyordum rüyamda. Küçük odamızda ve her iki yanımda iki tane kızım var vaziyette gördüm. Elimden tutmuşlar ve aynı benim gibi giyinmişlerdi.
Allah’a secde ediyorduk ve Arapça konuşuyordum rüyamda. Kur’an’dan bir bölüm okuyorduk. Çok etkilendim. Tanrıya ibadet etmenin en doğru şeklinin bu olduğunu düşündüm ve sağ tarafımda o anda küçük bir oda gördüm. Şeytanı gördüm. Odadan içeriye giremiyordu ve sadece orada dikilip durmuştu. Ateş saçan gözlerini ve kara suratını gördüm. Bana “Müslüman olma, İslam’a inanma. Hıristiyan veya her ne olmak istiyorsan ol” diyordu İspanyolca olarak. Ancak o anda “Euzubillahi mineş şeytanirracim” dedim, Arapça o cümle nasıl ağzımdan çıktı anlamadım. Ve birden rüzgârın esip gitmesi gibi, kaybolup gitti. İçinden korkmamam gerektiğini düşündüm. İki kızıma sıkıca sarıldım. Allah’a ibadete devam ediyorduk, secdeden kalkıyorduk. Defalarca Allahu ekber diyorduk. Secdelerden birinde “Subhane Rabbiyel ala” derken, kapıda “Allahu ekber” diye bir ses duydum, uyandım ve kendime geldiğimde “Allahu ekber” dedim.
Yüzde yüz emindim ki Allah soruma cevap vermişti. Doğru yolun, tek doğru yolun İslam olduğunu bildirmişti. Allah’a şimdi şükrediyorum, beni Müslüman yaptı. Bu ebedi ateşe gidişe engel olan İslam dini. Bir yıl değil, on, yüz, bin yıl değil, sonu yok bu ebedi ateşin.
İnşallah çocuklarımı gerçek Müslümanlar olarak yetiştiririm, çünkü onları çok seviyorum. Rüyadan sonra evimde örtünmeme vesile olabilecek ve varsa buldum, kapandım. O günden bugüne ve inşallah öleceğim güne kadar hep doğru yol üzerinde olmayı istiyorum.
Eşimin annesine o zaman nasıl Müslüman olabileceğimi sordum. Lütfen bana anlat dedim. Şahadet getirmemi sağladı ve üç gün sonra Ramazan geldiğinde hiç uyanmak istemediğim bir rüyada gibiydim. Oruç tutmaya da başladım o zaman.
0 adet mesaj var:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler enkısa zamanda incelenip yayınlanacaktır.